6 Aralık 2010 Pazartesi

dinliyorum
dinleniyorum
dinlendiriyorum
diyorum

duymuyor
uymuyor
uyumuyor,
yumuyor,
umuyor;

A M A H A L A K A P A Y A M I Y O R G Ö Z L E R İ N İ .

4 Aralık 2010 Cumartesi

Kimilerine etek giyin demek cinayet sebebi iken, kimilerinin yöresel kıyafetidir. Bu sebepe insanlara birşey söyleyeceğim zaman kültürümün mirası olan atasözlerini kullanırım. Eee ne demişler ''it utansa don giyer'' Poyraz C. ÜNAL

21 Mayıs 2010 Cuma

İT CAZI

Bugün hayatında bir değişiklik yap ve ne kadar yıpratıcı olduğuna karar ver istedim; o nedenle oturup yazdım tüm bunları; yoksa gecenin dördü; hepiniz uyuyorsunuz; bu ülkede hep gecenin dördü; herkes uyuyor. Ben ayaktayım. Elimde bir bıçak var ve kendimi mi yaralayayım, kendimle aramdaki coğrafyayı mı keseyim, kendimle aramdaki anlayış biçimlerini mi doğrayayım, karar veremiyorum. Çok salakça, farkındayım. Gülüyorum. Bıçakta gülüyor buna. Memlekette
gülüyor. Doktorum da gülüyor. Arkadaşlarım da gülüyor. Gülmeyi artık bir kusmaya dönüştürüyoruz.

Hadi canım, söyleyelim bari: Herkes gitti, çıkmışız dışarı, bas bas bağırıyoruz. Uluyoruz. Caz diyorlar buna bazı köpekler. Canın yandığı için it cazı yapıyorsun diyorlar. Doğrudur.

Bir gün benim de arka bahçemi kazdıklarında çok fazla ceset çıkacak ve garip bir yetkili açıklama yapacak: ’Her biri bir başka müzik aletiyle öldürülmüş, fantastik! ’

Ben yazarken çok korktum; eğer satırlar arasında kaybolursanız, seslenin, gelip sizi de severim

17 Nisan 2010 Cumartesi

Özlemlerimi ıslak bir kaldırımda bıraktım ben.

Özlemlerimi ıslak bir kaldırımda bıraktım ben. Ruhumun çatlamış tenine küçük bir çocuğun mutluluğunu sızdırdım, bulanık diplerimden önce.. Gözlerimi kapatıp eksenin eğikliğine dünyanın, çirkinliklerin siyahta kayboluşunu izledim sessizce. Dönmeyecek bir nefesin rüzgarıydı ürperten tenimi. Geri gelmeyecek eski bir düşün matemi... Gidiyordun, ya da gidiyordu ya bir şeyler.. Hayır giden sen değildin. Gidiyordum ya ben kendimden, neden kafeslere sıkışıp kalmıştı yüreğim böyle ve neden gölgem rahat bırakmıyordu ellerimi? Tutamıyordum mavi düşlerimi... 'NEDEN' leri çıkarabilir mi insan hayatından? Senin beni çıkardığın gibi mesela?.. Ama çıkmak, gelip te dönmek demek. Sen bana gelmiş miydin hiç, benim sana beni bırakıp gitmemle? En bulanık nedenin bile olamamıştım senin.. Hayır! 'NEDEN' ler çıkmasın hayatımdan. Ne anlamı kalır ki o zaman hayata sunduğum ya da kendimi avuttuğum cevaplarımın?

Islak kalsın kaldırımlar. Ama bir gülün sevilişine engel olmasın taşlar. Gözlerimi kapatın lütfen ve açmayın mümkünse kıyamet kopana dek.. Neden herşey dokunabildiğim ve görebildiğimden ibaretmiş gibi davranıyor insanlar? Neden aralarında 'aşk' varmış gibi yapıyorlar? İnsancıl bir tavır göremiyorum dokunuşlarında... Her şey kuralına göre oynanıyor da, ben yanlış bir sahnede miyim yoksa(?)

Düşlerimin ulaşılmaz yanını, yani henüz serilmemiş kaldırımlara, yerçekimine girmeden parçalanmış yığınlarını bir yağmur damlası gibi çatlamış ruhuma sunmak istiyorum şimdi. Bana dokunmadan bana sızamaz mı acaba? Hayır ben bile dokunmamalıyım onlara, masum değil bu ten maddenin yularında. Ama sızması gerek sınırın adını koyamadığım içimdeki kara deliklere.. Siyahta çirkinlikler kayboluyor aniden ve sessizce! Öyleyse nerde güzel yanı içimin?? Bir yol bir ışık ya da bir yağmur kokusu... Beni aşkın yollarına götürün lütfen... Kara deliklerinde yok edin ruhumu; yok olmak var olmak değilse, var mı sanıyorsun sanki şu an kendini -ayağında gölgelerle-?

Mavi bir benek kalırsa ellerimde.. Tutarken kanattığım cılız bir düşün dalıdır belki. Ya da hiç tutamadığım umudun pençesi dizlerimde... Dermanım yok. Bırak beni. NE anlamı var ki cevaplarımın; senin bulanık olmayan şekillere, harflere, notalara sığdırıp adını koyduğun 'NEDEN' lerine? Oysa bulanıklık olmalı benim gözlerimde. Sen gitmelisin ve buğusu kalmalı camda gözyaşlarımın! Hayır ben gitmeliyim kendimden ve sen bulanık olmayan kendini izlemelisin..

Yazacak bir söz bulduğumda,ya da mavi bir benek ellerimde.. Ve bir çocuk ağlar ruhumun kara deliklerinde kaldırıma oturnuş ıslak saçlarıyla ve ıslak elleriyle... Ağır bir gece yolcusunu bekler 'bana' geri dönecek düşlerimden. Evet! ya da mavi bir benek bulduğumda ellerimde ve ellerimle.

5 Nisan 2010 Pazartesi

M. Ye

Poyraz Can Ünal 05 Nisan, 01:03
Ağlamadan.Dillerim dolaşmadan.. Yumruğum çözülmeden gecenin karşısında.. Şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı.. Üzerime yüreğimden başka muska takmadan.. Konuşmak istiyorum. Seninle Melek;

Kalbimden geçip dilime gelenlerdir bunlar lütfen beni yanlızca kalbinle oku ve kalbinle dinle.

Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.
Git de şen şakrak geçen günlerime gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

Sen benimdin bahar gözlüm
yarınlarda ikimizindi
ama yürüyemiyoruz
duruyoruz
susuyoruz...
Uçurumun kenarındayım
ölüm kalımın ortasında
atarım kendimi aşağıya da
içimde sen varsın korkuyorum ya sana bişey olursa...


Ve son olarak bunuda seninle paylaşmak istedim çok görme lütfen.

ne yani?
gidiyormusun gerçekten?
git.
ben seni giderken de severim
fakat anlatamam bunu insanlara
yüreğinin güzel olduğunu
duymazmısın nefretleri
ağlamazmısın mesela;
sabahlara kadar iyileş diye başında durduğumu
ilaç kutularına bakıp hatırladığında...
ne yani?
gidiyormusun gerçekten?
git.
ben seni giderken de severim
fakat anlatamam bunu insanlara
yüreğinin güzel olduğunu
duymazmısın nefretleri
ağlamazmısın mesela;
sabahlara kadar iyileş diye başında durduğumu
ilaç kutularına bakıp hatırladığında...

18 Mart 2010 Perşembe

Aşk Mönüsü

Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin
sen ülkemin yaz geceleri gibisin
saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında
beni unutma
ah! saklı gülüm
sen hem zor hem güzelsin
şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
sen memleketim kadar güzelsin
ve güzel kal

NAZIM HİKMET

17 Mart 2010 Çarşamba

İnsan yumuşacık cinayetler düşünebilir

Asi karargahların uğultusudur

Sabahın seher vaktinde

İlk tomurcuk çiçeğe durur

Doğrulunca arkadaşlar sığınaklardan

Kıpırdanınca dünya

Ve halklar

Sırt sırta vurunca

Davranırım



Davranırım coşkuyu omuzlayarak

Hücrelerimde volkanik zelzeleler

Ve gözlerim ışıltısında

Taze bir fidandır yaşamak

Mağrur, alımlı, taze bir fidan



Kahrın penceresini aralayarak

Hınçla giriyorum dünyaya

Yaşlı küre çatırdıyor ağırlığımdan

Ve karşı koyuyor bana

Adi masallar anlatarak

Saray artıkları

Oysa anamın ak saçları şahidimdir

Şahidimdir doğumdan giden gelinim

Ve karanlık fatihalarıyla

Çocuk mezarlıkları



İnsan yumuşacık cinayetler düşünebilir

Allahı düşünebilir

Ve meczup kralları

Mihrapların derin manasına oturtabilir

Ama acayip gelir nedense

Gökyüzü böyle sonsuz

Toprak böyle bereketli dururken

Cesetlerle dolu muhaceret yolları

Açlık

Ve insan soyunun sefaleti



İşte bu yüzden işgal ordularından çözülen müfrezeler

Kahraman milislere bağlar atardamarlarını

Ve çekilmiş bir hançer gibi ışıldar

Ve bana kanayan yaralarından

Onikiye çakılmış bir kurşun olarak devrim

Her günün yirmidört saatinde



Ey günahkar dünyanın yüz akı

Sevdalıyım sana
Orhan K.